41,7041$% 0,25
48,8480€% 0,45
56,2379£% 0,26
5.307,19%1,88
8.914,00%2,76
5216733฿%1.98918
Türk-İş Konfederasyonu tarafından hazırlanan açlık ve yoksulluk araştırmasına göre Eylül’de açlık sınırı 27 bin 970 TL, yoksulluk sınırı 91 bin 109 TL’ye yükseldi.
Bir düşünün…
Asgari ücretle geçinen bir aile. Geliri belli, gideri belli. Ama her ay kazandığından fazlasını harcamak zorunda. Önce komşudan borç alıyor, sonra kredi kartına abanıyor. Faizler artınca çaresiz kalıyor, sonunda tefecinin kapısını çalıyor. “Şimdilik kurtulduk” diyor ama bir bakmış, maaşın yarısı faize gidiyor, çocukların okul masrafı kalıyor, mutfakta tencere kaynamıyor.
İşte, Türkiye ekonomisinin bugünkü hali tam da bu.
Geçtiğimiz günlerde açıklanan (2026-2028) Orta Vadeli Program (OVP), aslında bu “tefeciye düşmüş aile” hikâyesinin devlet versiyonu. Rakamlar kâğıt üstünde soğuk görünse de, aslında her biri mutfaktaki tencerenin, marketteki poşetin, elektrik faturasının hikâyesini anlatıyor.
2025’te bütçedeki açık 2.2 trilyon lira, 2026’da 2.71 trilyon, 2027’de 2.74 trilyon, 2028’de 2.8 trilyon lira olacak. Yani önümüzdeki üç yılda 10 trilyon liradan fazla yeni borç… Bugünkü kurla yaklaşık 250 milyar dolar.
Yani “borçla dönüyoruz” hikâyesi hız kesmeden devam ediyor. Üstelik sadece borçlanmakla kalmıyoruz, o borcun faizini de katlanarak artırıyoruz.
Faiz ödemeleri 2025’te 2 trilyon lira, 2026’da 2.74 trilyon, 2027’de 3 trilyon, 2028’de 3.35 trilyon lira olacak.
Yani devletin kasasından her yıl biraz daha fazla faiz çıkacak.
Ak Parti iktidarı, 2024 sonuna kadar 598 milyar dolar faiz ödemiş olacak. 2025’te 52 milyar dolar daha… 2028’e kadar 181 milyar dolar daha eklenecek.
Toplamda 831 milyar dolar faiz.
Bir trilyon dolara yaklaşan bir bedel…
Yani 26 yılda “dünyanın faiz şampiyonu” unvanını kimseye kaptırmadan zirvede bitiren bir Türkiye.
Peki, bu faizi kim ödüyor?
Elbette millet.
Zamlarla, vergilerle, dolaylı kesintilerle…
Milletin alın teri, tefecinin faizine gidiyor.
OVP’ de bir başka çarpıcı detay da vergilerde.
2025’te enflasyon %30 tahmin edilirken, vergiler %47 artırılıyor.
2026’da enflasyon %16, vergiler %28 artacak.
2027’de enflasyon %9, vergiler %16 artacak.
2028’de ise enflasyon %8, vergiler %14 artacak.
Yani önümüzdeki 3 yıl boyunca, devlet “enflasyonun iki katı vergi” toplayacak.
Kısacası, “faizin faturası yine millete kesilecek”.
Bir başka yara da dış ticaret açığı.
Sayın Cumhurbaşkanımız “ihracatta rekor kırıyoruz” diyor ama ithalattan hiç bahsetmiyor.
2025’te 93 milyar dolar, 2026’da 96 milyar, 2027’de 99 milyar, 2028’de 102 milyar dolar dış ticaret açığı bekleniyor.
Yani kazandığımızdan çok harcıyoruz, ürettiğimizden çok ithal ediyoruz.
Dışa bağımlılığımız, dövize olan bağımlılığımızı artırıyor. Böyle giderse dövize olan talebi kısabilmek, dövizin patlamasının durdurabilmek için faizler yine % 50-60’ lar seviyelerinde seyredecek. Bu paradoksa mahkûm olduğumuzda yine ekonomide yaprak bile kıpırdamayacak. Ne üretim, ne sanayi, ne finans, ne de umut kalmayacak.
Velhasıl, mutfakta kaynamayan tencerenin hikâyesi artık ülke bütçesinde kaynamayan dengeye dönüşmüş durumda.
Tefeciye düşmüş bir ailenin çaresizliğiyle, bütçedeki delikleri kapatmaya çalışan bir devletin çaresizliği birbirine ne kadar benziyor, değil mi?
İbrahim Eren DALGIÇ
Yeniden Refah Partisi Genel Merkez Gençlik Kolları GMYK Üyesi
Çocuklarınız için büyük tehlike…